Hem korktuğunuz hem de doyasıya eğlendiğiniz bir korku karnavalı oldu mu hiç? İnternetten araştırdığım kadarıyla basın dışında bu konuya detaylı bir el atan olmamış. Bende taze taze o geceyi deneyimlemiş biri olarak serüvenimde ona yer vermek istedim. Ben Bocuk Gecesi’ne Ç17 Troya Doğa ve Yürüyüş Sporları Grubu ile katılım sağladım. Eğlenmeyi seven, neşeli ve samimi iki otobüslük bir grup olarak önce kısa Gelibolu gezisi ve ardından Edirne’nin Keşan ilçesine doğru yol aldık.
Yağmurun ardından güneşin de ısrarıyla dağılan bulutlar bizlere muhteşem bir şölen sunarken, solda bıraktığımız Saros Körfezi de bu tablonun en güzel tamamlayıcı unsurunu oluşturdu. O sırada kulağımda “in the summertime” şarkısıyla yolda kendimi doğaya ve geçmişe bırakmaya başlamıştım bile.
Bu göz kamaştıran yolculuğu lezzetli bir yemekle taçlandırmanın vakti gelmişti. Keşan’ın tescilli satır etini hemen Çamlıca köyünün girişinde, ustasından deneme imkanımız oldu. Karnımızı da doyurduğumuza göre artık yavaştan karnaval alanının mekanı, meşhur Çamlıca köyüne doğru direksiyonumuzu döndürebiliriz.
Çamlıca köyü Keşan’a bağlı, 2012 sayımlarına göre 957 kişilik bir nüfusa sahip korkunç bir köy. Buradaki korkunçluk elbette ki orada düzenlenen korku karnavalından geliyor. Yoksa sokakları size huzur veren, misafirperver bir halka sahip, emekli olunca arsa alma fikirleri getiren harika bir köy. Peki bu korku karnavalının kökeni nereden geliyor.
Bocuk ve Ötesi
Trakyalıların yılın en sert gecesini temsil eden Bocuk Gecesi’nin kökeni çok eskilere dayanıyor. Orta Çağ’da bu bölgede ‘Bocuk’ denen cadımsı varlığın yılın en soğuk gecelerinde sokaklarda gezdiğine inanılırmış. Bu varlık eve gelip kötülük yapmaması için de çeşitli ritüeller geliştirmişler. Bu devam eden ritüellerden en bilineni evde kabak tatlısı pişirmek ve evlerde toplanmak. Böylece sedenka denilen ev oturması ile kalabalık olarak eğlenirken, kabak tatlısı sayesinde de Bocuk’ların gelmeyeceğine inanılıyormuş.
Oranın bir yerlisinden duyduğumuz kadarıyla da bu Bocuk’un aynı zamanda hastalıklar olduğunu da düşünürlermiş. Bizde yolda, geçmişten gelen bu metafor üzerine konuşurken, belki de kuşaklar arasındaki aktarım sırasında eksilen bazı kısımlarının olabileceğini fark ettik. Mesela kabak tatlısının (ve tabii şekerin de enerji verici etkisi ile) aslında sağlık için oldukça faydalı olduğunu, komşularla bir araya gelip eğlenmenin, gülmenin de bağışıklık sistemi açısından faydalı olabileceği üzerine konuştuk.
Aradan geçen yüzyıllarda o zamanların belki de bilim ile açıklayamadığı şeyleri halk keşfetmiş ve bunları ritüeller sayesinde kuşaktan kuşağa aktarabilmiş.
Bocuk’a Benzer Diğer Gelenekler
Soğuğu çetin yaşanan Trakya bölgesinde, Keşan’ın Bocuk’u gibi diğer yerlerde de farklı ritüeller yapılıyor yüzyıllardır. Hatta benzerlerini Avrupa’da da görmek mümkün. Ortak noktalarının kabak tatlısı yemek olduğu bu gelenekler Kırklareli’de Kolada Gecesi ve İzmir’e bağlı Ödemiş’te de Coraz Geceleri olarak bilinen ve benzer amaçlarla kutlanan gelenekler.
Avrupa’da ise; Bulgaristan’da Kukeri Şenlikleri, Hırvatistan’da Rijeka Karnavalı, Slovenya’da Kurentovanje Karnavalı, Macaristan’da Busójárás Karnavalı ve İtalya’da Venedik Karnavalı farklı tarih ve şekillerde kutlansa da benzer amaçlara hizmet etmektedir.
Karakoncolos olarak adlandırılan, Yunan, Bulgar, Türk ve Anadolu halk kültürlerinde kışları ortaya çıktığına inanılan, tüylerle kaplı bu yaratık da yine bu geleneklerin benzer unsurlarından birini oluşturur.
Bocuk Gecesi geleneklerinin de 19. yüzyılda Balkan Türkleri aracılığıyla Trakya’ya taşınıldığına bakarsak, aslında bu etkinliklerin en başından itibaren kuşaklar yoluyla değişerek ama benzer amaca hizmetle bugünlere geldiğini düşünürsek aslında ülke, dil, din, ırk fark etmeden, hepimizin aynı insanların çocukları olduğunu kanıtlar nitelikte tüm bunlar.
Dönelim Bizim Geceye
Peki bu özel korku karnavalında biz neler yaşadık? Öncelikle kısa bir karnavala hazırlanış süresinin ardından meydanın sağında bulunan koridor boyunca beyaz pelerinleriyle dizilmiş hayaletler sokağında fotoğraf çekildik. Onların hemen solunda kalan bal kabağından dönüşmüş ahşap araba içinde kısa süre külkedisi olduk. Etraf sanki bir masal diyarında gibiydi.
Köy, Bocuk Gecesi için ne kadar çok hazırlıklıysa da gelenler de bir o kadar hazırlıklıydı. Birbirinden farklı korkunç maskeleri, yüz boyaları ve kıyafetleriyle korku karnavalında hissetmemek için hiçbir sebep yoktu.
Ardından yine meydanın sağında bulunan Bocuk Gecesi Müzesi’ni gezdik. Biletle girilen bu yerde, yer yer korku temalı odalar, kazılarda çıkan eski eşyalar vardı. Ayrıca bir zamanlar sınıf olarak kullanılan bir odayı da o anı yaşatmak için yine sınıf olarak dizayn etmişlerdi.
Köy meydanının çevresi yiyecek ve eşya satıcıları ile doluydu. Keşan Belediyesi’nin masa açmalarına izin verdikleri bölgelerde yerel ve komşu köylerden halk karnavalı simgeleyen balkabağı, cadı şapkası gibi çeşitli eşyalar satıyorlardı.
Keşif Zamanı
Biz vakit erken olunca biraz köyü dolaşmaya karar verdik ve kendimizi Çamlıca köyünün ara sokaklarına attık. Her ne kadar yolun başında gördüğümüz ‘denize çıkar’ tabelasının aslında çok da yakında çıkmadığını köyün çıkışına geldiğimizde fark ettik. Zaten yürüyerek meydandan öbür çıkışına en fazla on dakika da varmıştık bile.
Tek katlı köy evleri, gece öncesi huzurlu bir sessizlik ve muhteşem manzara… Köyde ilgimi çeken bir diğer özellik köpekler oldu. Burada her sokağa birkaç adet düşebilecek sayıda köpek var. Ama hepsi oldukça masumlar samimiler. Sokaklarda yürüdüğümüz sırada bir köpek evlerinin bahçesinden çıkıp bize havlamaya başladı. O sırada sahibi çıkıp köpeğine seslendi. Ama zaten köpek her ne kadar görevi icabı bağırmaya başlasa da arkadan kuyruğu kendini belli ediyordu. Her köpek gibi onun da bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgiye ihtiyacı vardı.
Geceye Doğru
Geniş bir meydan ve kollara ayrılan sokakları kısa sürdüğünden, ayrıca hareket edip üşümemek için tekrar tekrar geçiyorduk. Her defasında farklı maskeli insanlar görüp, konser bölgelerinden farklı şarkılar dinliyorduk.
Açıkçası ben bu karnavala gelirken beklentimi düşük tutmuştum. Muhtarlık ve diğer kurumlarla fonlanan, küçük bir köyün sürdürmeye çalıştığı bu geleneği hem deneyimlemek hem de devam etmesine destek olmaktı maksadım. Ama gördüğüm gerçekten de beklentimin üzerindeydi. Gecenin ilerleyen saatlerinde dahi hala köye doğru gelmeye çalışan arabaların ışıkları uzaktan inci gibi görünüyordu.
Gecenin Sürprizi
Binin üzerinde katılımcının olduğunu düşündüğüm (bununla ilgili resmi bir rakam bulamadım) bu benzersiz etkinlik birbirinden özel tiyatro ve dans gösterilerine de ev sahipliği yaptı. Trakya Üniversitesi’nden gelen dans toplulukları ve yerel halkın rol aldığı tiyatrolar gecenin ambiansıyla bir bütün olup harikalar yarattılar.
Bocuk Gecesi masalı ile başlayan, korku tiyatrosu ve dansı ile devam eden karnaval, korku alayı ile ev korkutmaları yaparak geceyi sonlandırdı. Tiyatrolardan sonra muhteşem konserler bizi bekliyordu. Fakat araya sürpriz bir gelişme daha girdi. Bulutsuzluk Özlemi’nin kurucusu ve solisti Nejat Yavaşoğulları da etkinliği merak etmiş ve İstanbul’dan kalkıp gelmişti. Öyle değerli bir sanatçı aramızda olunca tabii ki de program akışını değiştirdiler ve Nejat Yavaşoğulları da birkaç güzel şarkısıyla bizleri keyiflendirdi.
Hoppala Paşam, Malkara Keşan
Kabak tatlımızı yedik, eğlendik, Bocuk’ları kovaladık ve artık gitme zamanı. Yolda, ülkemizde kutlanan böyle özel bir karnavala şahitlik etmenin mutluluğu ile biraz yorgun ama mutlu bir şekilde eve döndük.
Trakya bölgesine ait bir şaşırma ünlemi olan bu sözle ben de size soruyorum. Hoppala paşam, Malkara Keşan. Yoksa siz hala Bocuk Gecesi’ne katılmadınız mı?