Serüvenim

Farkındalık Yolculuğum

Trekking yolculuğumun üçüncü ve bana farkındalık yaratacak, 2365 metre yüksekliğe sahip Tahtalı Dağı iniş parkuruydu. İkinci trekking deneyimime bu yazıdan ulaşabilirsiniz. Tahtalı Dağı’na (Olimpos Dağı) teleferikle çıktıktan sonra arka kısmından Beycik köyüne kadar orta inişli bir rotada yürüyecektik. Ardından Beycik köyünden ise dönüş yolculuğu için otobüsümüz bizi alacaktı.

Turumuzun ilk adımı olan teleferik yolculuğu için önce otobüsümüzle dik bir yokuşu çıkıp deniz seviyesinden 726 metre yükseklikte bulunan alt istasyona vardık ve ardından teleferikte yerimizi aldık. Yavaş yavaş yukarı yükselen vagonumuzdan manzara güzelleştikçe heyecanımız artıyordu. Yükseliş sırasında belirli bağlantı noktalarından geçerken vagon hızla sallanıyor ve eğlenceli bağırışlar da yükseliyordu. Yaklaşık 10 dakika süren bu yolculuk birçok güzel fotoğraf ve video ile son buldu.

Sırada teleferiğin tesisinde 40 dakikalık bir mola vardı. O sırada manzaranın büyüsünden bolca etkilendiğim ve mutluluktan bolca gülümsediğim harika fotoğraflar ve videolar çektik. Yukarı kısım oldukça rüzgarlıydı. Yanımda saçlarımı tutturabileceğim başka bir şey olmadığı için üzerine yiyeceklerimi sererim diye aldığım küçük dikdörtgen örtüyü başıma bağladık. Üzerimde arkadaşımın paltosu, kafamda masa örtüsü… Toplama bir kıyafet kombinimle hiçbir estetik kaygım yoktu.

Tesisin Bulunduğu Zirve

Başlıyoruz

İşte esas hikaye bundan sonra başlıyor. Teleferiğin bulunduğu tesisin dış kısmına geçerek, sağda tesisin demirlerine tutunup solda ise uçurumdan gözlerimi kaçırarak karla kaplı yürüyüşümüze başladık. Bu tehlikeli durumun yakında düzeleceğini düşünerek yolumuza tek sıra halinde devam ettik. Biraz daha ilerleyince tesisin demiri bitti ve biz bu sefer yatay değil, dikey olarak aşağıya inmeye başladık ki karın üzerinde, hafif eğimli ve sonu öyle devam eden bir yamaçtan aşağıya iniyorduk.

Yürüyüşün açıklamasında yazanlar, bir hafta önce katıldığım Likya Yolu – Aperlai parkurundaki gibi orta seviye inişli bir parkurdu. Bu yüzden bende yine benzer bir yürüyüş olur diye düşünmüştüm. Açıkçası o zamana kadar Tahtalı dağı hakkında çok da fazla bir bilgi sahibi değildim. Bu yüzden, bu yürüyüşü standart bir yürüyüş kefesine koyarak biraz hata yapmış olabilirim. Her hata insana sunulan geliştirici bir dürtüdür. Bunu yürüyüşün ardından geçen zamanlarda idrak edecektim.

Korku İle Başlayan Farkındalık Süreci

Çok kısa bir süre indiğimiz dik yamaçtan yine yatay olarak devam etmeye başladık. Artık bacaklarım korkudan titremeye başlamıştı. Dizlerinin bağı kesilmek deyimini bire bir yaşıyordum. İleriye doğru baktıkça bu parkurun aynı şekilde devam edeceğini gördüm ve bu beni daha da endişelendirdi. Sonuç olarak bu yürüyüşe devam edemeyeceğime karar verdim, belli ki benim için uygun bir parkur değildi.

İniş Yaptığımız Dik Yamaç

Gel gör ki liderimiz benimle aynı fikirde değildi ki iyi ki de değilmiş. Ben daha fazla yürüyemeyeceğime karar verdiğimde yola çıkalı henüz 10 dakika bile olmamıştı. Bu yüzden daha zorlamadan dönüş yoluna geçmeye karar verdim ve tek sıra halinde yürüdüğümüz zincirden ayrıldım. Ayrıldım ayrılmasına da zaten tek sıra yürümemize rağmen ancak durabildiğimiz bu yolda geri dönmek de ayrı bir işti. Yine de yola çıkalı henüz kısa bir süre olduğu için bunu göze almaya değerdi.

İnsan zincirinden ayrılıp kenara çekildiğimde, titreyen dizlerimin de etkisi ile yere oturdum. Ayrıca yokuş aşağı kaymamak için iki elimi de karı oyup içerisine sokarak tutundum. Bu anlattıklarım belki abartılı gelebilir ama o an ki can havli insana tüm yolları denettiriyordu. Yola devam edemeyeceğimi söylediğimde gruptan bir kız “Bende devam edemeyeceğim sanırım, istersen beraber yukarı dönelim” dedi.

Dönmek Yok, Yola Devam

Ondan da aldığım güçle yukarı dönmeye biraz daha heveslendim. Derken liderlerimizden biri yanımıza yaklaştı ve ikimizin de ellerini tutarak ileriye doğru koşturmaya başladı. Ona göre dönmek yoktu, ilerlemek vardı. Biz aniden neye uğradığımızı şaşırdık. Düşünün yokuş ve kar üzerinde 3 kişi kutu kutu pense oynar gibi el ele tutunmuş ve yan yan karda koşturmaya çalışıyor.

Tabii bu durum uzun soluklu olmadı. Bu yüzden liderimiz önce beni oturtup beklememi söyledi ve diğer benim gibi korkan kızı ileri de bir yere kadar götürdü ve bu sefer onu oturtup beni aldı onun yanına doğru. Derken bu durum bir kaç kez tekrar etti. Liderimizin bizden başka da ilgilenmesi gereken sorumlulukları olduğu için geri kalan zamanda diğer liderimiz bu konuda bize destek oldu. Bizi tek sıra halinde olan insan zincirinin en sonuna ekledi ve yan tarafımıza geçerek destekledi. Gerçekten o durumdayken ikisinin de bizlere oldukları büyük destekleri ömrüm boyunca unutamam.

Dağın başında olduğumuz için rüzgara bir hayli açıktık. Her ne kadar kafamda bağladığım bir örtü olsa da, o sadece baş bölgemi sarıyordu. Geriye kalan saçlarım havada dans ediyordu. Düşünün, korku içerisinde sadece tek bir adım sığabilen yola aşağı kaymayacak doğru adımı atmak için dikkatle yere bakarken, o sırada bir de saçlarım tüm yüzümü kapatıyordu. Yola çıkmadan önce rüzgarın şiddetini bu denli hesap edememiştim.

İç Savaşım Ve Pişmanlıklar

O sırada sürekli kendime “Elif niye buraya geldin ki, evde oturmayı tercih edebilir ya da park- bahçe gezebilirdin. Neden onları yapan insanlardan olmuyorsun, niye zorluyorsun işte. Tamam söz bundan sonra gitmeyeceğim böyle yerlere, bu son. Kimse seni zorlamıyor Elif sakin ol, bir daha gitmezsin olur biter.”

Kendimle iç savaşmam sırasında benimle birlikte korkan dağ arkadaşım biraz daha toparlamıştı. Ama ben tüm bu iç konuşmalarıma rağmen yenememiştim bu korkuyu. Belki pandemi sırasında kaybettiğim öz güvenimdi beni engelleyen, belki 3 yıldır evden çıkamadığım için eriyen kaslarım ve belki de gerçekten bu dağların kızı olmadığımdandı. Ama nedense içten içe bu sonuncuya inanmıyordum.

Korkum ve herkes tarafından açıkça görülebilecek bacaklarımın titremesi geçmeyince ve gruptan duyulmaya başlayan “ iyice okumadan neden geliyorsunuz, burası gezi değil” nidaları yükseldikçe düşünceli liderimiz beni en öne alarak tüm grubun bize uymasını sağladı. Ayrıca en arkada kalarak hissedeceğim motivasyon eksikliğini de azaltarak en önde, onun elini tutarak ve onun karda ayağı ile açtığı yere basarak yolumuza devam ettik.

Bu durum biraz daha içimin rahatlamasını sağlasa da bacağımdaki titreşime engel olamıyordum. Bir kere gelmişti artık ve geri döndüremiyordum. Bu arada liderimizle de sohbet ediyorduk. Kendisi Everest, K2 gibi oldukça tehlikeli dağlara tırmanmış biriydi. Dileğinin de Everest’te ölmek olduğunu söylüyordu. Söylediği bir şey ise beni biraz daha rahatlatmıştı. “Eğer burada düşersen arama kurtarma ekibi beni arayacak seni kurtarmam için.” Kendisine hocaların hocası deniliyormuş, bu konuda oldukça profesyonel biriydi.

İlerlemek Yol Aldırır

Az gittik uz gittik, biz bu şekilde baya uzun bir yol gittik. Bir ara dinlenmek için kısa bir mola verdik ve ardından yola devam edeceğimiz sırada, yukarıdan benim hala titreyen bacaklarımı gören diğer liderimiz telsizle bize benim beklememi, daha iyi olunca alabileceğini söyledi. Biz ise devam etmekte kararlıydık. İlerlemek her zaman yol aldırır. Bir an evvel dağdan aşağı düz bir zemine inmek istiyordum. Bekleyerek, dinlenerek vakit kaybetmek istemiyordum. Çünkü her halükarda dinlenme sırasında biraz daha rahatlayan bacaklarım yola çıkınca tekrar başlıyordu.

Bir ara ellerimi gören liderimiz hipotermi geçirmemem için eldivenlerini verdi. Ona da dediğim gibi o an çok üşümüş hissetmiyordum. Kar olmasına rağmen hava ılıktı. Fakat kara tutunduğum sırada elimde oluşan çizikler, morluklar ve kırmızımsı yapı onu biraz endişelendirmiş olacak ki önlem için bunu yapmayı tercih etti. Böylece parkur boyunca onun aşırı soğuklardan koruyan eldiveni ile yol aldım.

Manzaranın mükemmel olduğu, düz bir noktada fotoğraf molası verdik. Oraya ulaştığımızda herkes manzaranın en ucuna giderek güzel kareler yakalarken, ben bir taşa oturarak soluklanmayı tercih ettim. Ayrıca eldivenleri çıkartıp, sırtımdan çantamı indirip ve içerisinden telefonu alarak fotoğraf çekmek çok zor bir işlem gibi göründü. Enerjim bitmiş gibi hissediyordum. Aradan biraz zaman geçti ve baktım fotoğraf molası hala devam ediyor ve bende kendimi daha iyi hissediyorum. Böylece telefonumu çıkararak bu mükemmel anı bende arşivledim.

Muhteşem Manzara Ve Kısa Bir Mola

Korkunun Ara Verdiği Sırada Fışkıran Mutluluk

Derken yolun bir bölümünü bitirmiştik ve önümüzdeki buzlu parkuru liderimiz beğenmedi. Çünkü önceki yerlerde eğer kayarsak yokuş sadece karla kaplıydı ve bir şekilde durabilirdik. Fakat bu bölümün altı buzla kaplıydı ve kayma ihtimali yüksekti. Ayrıca yokuştan aşağı bir çok kayalık da vardı, düşmek burada biraz daha tehlikeli olabilirdi. Eklememde yarar var, yılın bu zamanlarında kar seviyesi bu kadar olmazmış. Önceki yürüyüşlerinde liderlerimiz bu kadar kara hiç rastlamadıklarını belirtiyorlardı. Karın bu denli olması onları da biraz endişelendiriyordu.

Tehlike Artıyor

Standart parkurumuzda böyle bir tehlike ile karşılaşınca yolumuzu değiştirme kararı aldı liderimiz. Böylece dik yamacın kar olmayan kısmından “S” çizerek inecektik. “S” konusunda liderimiz diğer grup üyelerini sık sık uyarıyordu. Eğimi azaltarak, daha sağlıklı bir iniş gerçekleştirmekti amaç.

Bu bölümü de atlattıktan sonra yine karlı bölüme geldik. Fakat artık burada önceki gibi korkulacak bir uçurum yoktu. Kendimi daha iyi hissediyordum. Bu yüzden artık liderimizin elini bırakma vakti gelmişti. Derken artık Tahtalı Dağı’nın Likya Yolu ile kesiştiği yere geldik. Açıkçası bundan sonra pek de anlatılacak bir hikaye kalmıyor. Çünkü beni asıl endişelendiren dağdı. Likya Yolu da her ne kadar inişli çıkışlı olsa da en azından bilinen bir yoldu. Bundan sonraki yolu kimseden destek almadan ve ilk bitirenlerden olarak tamamladım.

Tanıdık Bir Dost

Şimdi düşünüyorum da o yolda her çıktığımız kayanın arkasında ne olduğunu bilmeden yürümemize rağmen dağ kadar korkutmamıştı beni. Hatta Likya Yolu tabelasını görünce içime su serpilmişti, sanki kaybolduğum ormanda tanıdık bir dostu görmüş gibi.

Ekibin geri kalanlarını bir saatten fazla bir süre için Beycik köyünde bekledik. Ardından toplanmamızla birlikte akşam saat 9 civarı tüm parkuru tamamlamış olarak otobüslerimize yerleştik. Sabah 7.30’da başlayan yolculuğumuz akşam 11 gibi evlerimize vardığımızda tamamlanmıştı.

Eve Dönüş

Eve geldiğimde ise o gün yaşadıklarımın heyecanı içerisindeydim. Artık ben, başka bir bendim. Gün boyunca sürekli ölüm korkusu yaşayıp akşam eve sağ salim gelmek inanılmaz bir mükafat ve mutluluktu. Tüm bu yolculuk sırasında ekibin büyük bir desteğini gördüğüm için kendime orayı başarıyla indim, bunu tek olarak yaptım demeyi hak olarak görmüyordum. Ama kulağımda da liderimizin sözleri çınlıyordu. “Artık Tahtalı Dağı’ndan inmiş birisiniz. Bir daha buralardan geçerken uzaktan ona bakıp ben bu dağdan inmiştim diyeceksiniz. “ Bir tek oradan geçerken değil, bu farkındalık sürecini her hissettiğimde o cümleyi kuruyorum.

Takip eden günlerde bacaklarımda bir hafta sürecek inanılmaz bir kas ağrısı ile dolaştım. Tek bir merdiven bile zulümdü. Ama o acının arkasındaki emeği, korkuyu, tutkuyu gördükçe acı yok oluyordu. Tıpkı Uyanış Yolculuğu’nda Çağatay Özdemir’in söylediği gibi, “Vücudumdaki her yeni yara izi mutlu edecek beni. Çünkü öğrendiklerimi hatırlayacağım.”

Bu dağ yolculuğundan sonra dağa tırmanış konulu birçok film izledim, birçok kitap okudum. Instagram keşfetim dağcılarla doldu. Gel gör ki o zamandan kalan uçurumun yanında yürüme korkumu aşabilmiş değilim. Fakat bu yolculuk ruhuma da yolculuk yapmamı sağladı. Nasuh Mahruki’nin deyimiyle insanın kendini tanıması yolculuğu. Bu hikaye benim farkındalık yolculuğum.

Bu yürüyüşten tam bir hafta sonraki yürüyüşüm olan Phaselis’te denize girerken Tahtalı Dağı ile öz çekimim

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

12 Yorumlar

  1. Aslında ders verici bir yürüyüş olmuş. Kişi kendi güç ve yetilerini çok güzel deneyimliyor. Kendi sınırlarını öğreniyorsun. her deneyim insana yepyeni şeyler öğretiyor. Bu da sana değişik bir gelişim aşaması olsun.
    Bütün güzel günler seninle olsun.

    1. Çok teşekkür ederim babacım. Umuyorum ki önümde gideceğim daha nice yollarda kendi farkındalık yolculuğumu hayatım boyunca sürdürürüm ve her baktığım yerde onu görebilirim. Bu deneyimlerde bir tek sınırlarımı değil, kendi sınırlarımı ne kadar aşabileceğimi de öğreniyorum. Böylece o sınırı geçebileceğim yeni bir kat ve yolun sonunda o sınırı da aşabileceğimi gösteren hayali bir merdiven oluşuyor. Yolunda olmak dileğiyle…

  2. Kendi sınırlarını zorlayan gençleri çok takdir ediyorum.. Bu ülkenin her yanını keşfeden , kapasitesini zorlayan her genç kendi bireysel hayatında da bunun karşılığını görür.. Hayatınizdaki açılımları gördükçe kendinizi daha çok takdir edeceksiniz.. Darısı diğer gençlerimizin başına.. Bu muhteşem deneyimi paylaştığıniz için de ayrıca teşekkürler…

    1. Umarım dediğiniz gibi sırası gelince hayatımda bu açılımları yaşamaya devam ederim. Bu muhteşem deneyimime ortak olduğunuz için de ben size teşekkür ederim Ayşe Hanım.

    2. Mehmet Hancıoğlu says:

      Sizi tebrik ederim Elif kardeşim. Yükseklik korkusu olan biri olarak, okudukça kendim oradaymışım gibi dehşete kapıldım. Bu korkum yüzünden, öyle komik durumlara düştüm ki anlatamam. Liderleride yardımsever ve düşünceli oldukları için ayrıca tebrik ederim. Düz yollarda yürümenizi tavsiye eder, ☺️sağlıklı günler dilerim.. 🙋‍♂️

      1. Çok teşekkürler Mehmet Bey. Öncelikle umarım bu yükseklik korkunuzu kısa süre sonra yenersiniz. Düz yollar yürümek elbette tercihimdir ama hayat bize maalesef her zaman düz yollar sunmuyor, bu yüzden yeri geldiğinde de ötekilere de hazırlıklı olmak lazım. 🙂

  3. Bülent Kara says:

    Sevgili Elif başarmaya olan tutkun ve direngen azminin seni her konuda başarıya taşıyacaktır korku ve endişeler karşında kağıttan kaplan gibi kalacak ve yok olacaklardır. Bırak kağıttan kaplanı en aşılmaz en güçlü kaleler bile doğru hedefe odaklanmış bilim inanç ve kararlılık ile silahlanmış senin gibi bir savaşçı karşısında yıkılmaya mahkumdur.
    En içten sevgi ve başarı dileklerimle.
    Yolun açık kalk ve koş her zaman yaptığın gibi

    1. Bu savaşçıyla henüz yeni tanışıyorum. Bahsettiklerinizi yaşadıkça sizi anacağım, ayrıca bu nitelendirmeniz için de çok teşekkür ederim Bülent bey.

  4. siyami karakoyun says:

    ilk yorumum onay engeline takilinca yeni yorumumu gönderiyorum
    eskiler bu hayallerini hep emekli olunca gerceklesmeye birakirdi. yeni nesil ellerinde genclik saglik ve zaman onceligini gezginlige vermeleri takdire şayan görüyorum.
    benim kizim Ayperi de Aladağlar zirve ve Ağri daği tirmanışını gerceklestirdi.
    Elif yeğenim bunlari akici bir yaziyla hislerini adeta bize yaşatarak guzel yaziya döktüğünü görmekten iftihar ediyoum.
    Bilgi Kültür gurubumuza efsane amblemi tasarlamaktan , Abbara Cafe de gitari ve sesiyle muzik şöleni ile unutulmaz bir ani yaşattiktan sonra. burada Elifimizin hem yazarligi hemd gezginliğini keşfediyoruz.
    harika bir ömrün olsun sağlık ve sevdiklerinle mutluluklar icinde uzun bir yaşamin olsun. iyiki tanidik seni. cok seviliyorsun Elifimiz. başarılar diliyorum

    1. Bizim dönemlerin eskileri bu hayallerini ne kadar ertelemiş görünseler de çok daha eskilere baktığımızda Evliya Çelebi’ler, Platon’lar yaşamlarındaki öğretilerini hep yollardan almak istemişler. Bir nevi bende Platon’un izinden gidiyorum diyebiliriz. Yolda insan birden fazla etkiye maruz kalarak gelişim sürecini bir tık daha hızlı yaşayabiliyor. Bunu fark etmek gerçekten inanılmaz. Her ne kadar “Farkındalık Yolculuğum” yazımda bu noktaya açıkça değinmemiş olsam da yaşadığım aslında tam anlamı ile buydu. Ayrıca güzel sözleriniz için de çok teşekkür ederim Siyami Bey.

  5. Maşaallah subhanallah Elif hanım!
    Müzik ziyafetinizden sonra şimdide gezdiginiz ve yaşadıklarınız ve Yaşarken ki farkındalıklarınız… ne muhteşem sizin adınıza mutlu olup sizin adınıza çok heyecanlanıyoruz… çoğul konuşuyor çünkü kızım ve oğlum ile birlikte dinliyor ve izliyoruz sizi…:-)

    1. Çok teşekkür ederim Huriye Hanım, ilginiz ve güzel sözleriniz için.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir